19 Haziran 2009 Cuma

TARİHİ FIRSAT














FAZLI KÖKSAL

Sanki George Orwel’in 1984’ünü yaşıyoruz…

Bugün pek çoğumuz, 10-20 yıl önceki düşüncelerinden farklı bir yerde…

Küreselleşmeye ayak uydurduk…

Düşüncelerimizi değiştirdik…

Düşüncelerimizi çağın gereklerine uydurduk…

Düşüncelerimizi???

Düşünüyor muyuz gerçekten?

Ezberci bir eğitim sisteminde yetişen, kendisine sunulan seçeneklerden birisini seçmesi gerektiğini öngören testlerin ürünü insanlar düşünebilir mi?

Okuma alışkanlığı olmayan, üniversite mezunlarının bile eğitimlerini tamamladıktan sonra kitap yüzünü açmadığı, çok az sayıdaki kişisel kitaplıkların da tek renk hatta tek tonda olduğu bir ülkede düşünceden bahsedilebilir mi?

Şefik Hüsnü’nün adını bile duymayan Sosyalistlerin, Yusuf Akçuradan bahsettiğinizde yüzünüze bön bön bakan Milliyetçilerin , Sait Halim Paşa’dan haberdar olmayan İslamcıların, Prens Sabahattin de kim diyen liberallerin, kısacası bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların ülkesinde düşünceden bahsetmek, abesle işgal etmek değil midir?

Tüm bunların üstüne, hafızamızın nisyan ile malûl olduğunu eklersek, herhangi bir konuda; “düşünüyorum ki”, “bana göre”, “bildiğim kadarıyla”, “kanaatim odur ki” diye söze başlamak, her şeyden önce düşünceye saygısızlık değil midir?

Düşüncelerimiz bize mi ait? Yoksa; iletişim araçlarını kontrol gücüne sahip, küresel sistemin “Büyük Birader”lerinin (Küresel Sermaye, Soros, ABD, AB) ve onların işbirlikçisi Türkiyeli “Küçük Birader”lerin istediği gibi mi düşünüyoruz?

“Kürt Sorununda Tarihi Fırsat” düşüncesine (!) nasıl ulaştığımıza göz atalım isterseniz…

Abdullah Gül, Dışişleri bakanı iken Sedat Sertoğlu ile Vatan Gazetesi’nde yaptığı röportajda, ABD ile “9 maddelik gizli plan” üzerinde konuştukları vurgusu yaptı. İddialara göre o planlamada “bugün konuşulanlar” vardı…

TESEV 2008 yılı Aralık ayında yayınladığı raporda, PKK`nin silahsızlandırılması için operasyonların biran önce durdurulması, Kürt sivil toplum temsilcilerinin ve partilerin aracılığı ile silahların susmasının sağlanması, “af” ve “pişmanlık” içermeyen düzenlemelerin yapılmasını önerdi..

SOROS bağlantılı sivil toplum örgütleri (TESEV, Açık Toplum Enstitüsü, Bianet, Açık Radyo, Helsinki Yurttaşlar Derneği vb) TESEV raporu doğrultusunda çalışma ve etkinlikler sergiledi…

Obama’nın Başkan seçilmesinden sonra medyamızda Obama için çok farklı bir rüzgar estirildi… Obama, Bush’dan çok farklı, insancıl, sempatik, Türk Dostu bir liderdi.. Hatta gizli Müslüman olma ihtimali söz konusuydu…

Dostumuz Obama ilk ziyaretlerinden birisini Türkiye’ye ve ardından da Kuzey Irak’a yaptı…Obama’nın ziyaretinin bir hikmeti vardı… ABD Bölgesel Yönetim liderinin kulaklarını çekmişti… Barzani artık PKK’ya haddini bildirecekti…

Zaten PKK öyle çok zalim bir örgüt de değildi (!). PKK “içinde insan sevgisi olan” sempatik, mazlum Muro gibi insanların liderlik yaptığı bir örgüttü… Hamasi duyguları güçlü insanların seyrettiği Kurtlar Vadisi dizisinde, izleyicilerin PKK algısını değiştirmek için elden gelen yapıldı… Muro filmi aynı algıyı güçlendirdi...

Bir grup asker PKK tarafından kaçırıldı (?), onları barış elçisi DTP’liler teslim almaya gitti ve dönüşte askerlerin bir kısmı, PKK’nin kendilerine çok iyi davrandığı, bu kanlı savaşın bitmesi gerektiği yolunda demeçler verdi…

Nuh Gönültaş isimli bir yazarcık, “PKK ile mücadelede erat şehit oluyor da Subaylar neden ölmüyor” mealinde vicdanların kabul edemeyeceği bir yazı ile Ordu düşmanlığının aleni bir örneğini verdi. Medyada benzer yazılar birbirini kovaladı…

Terörle mücadele ile bir sonuca varılamayacağı, ordunun terörle baş edemeyeceği yargısı yerleştirilmeye çalışıldı, koruculuk müessesi üzerindeki kuşkuları artıran olaylar birbirini izledi...

Bazı şehit cenazelerinde, “bitsin bu savaş”, “insanlar ölmesin”, “barış istiyoruz” vb. cümleler kullanılmaya başlandı...


“Tek Türkiye” isimli bir dizide, güneydoğuda işlenen cinayetleri aslında PKK’nın değil de derin devletin işlediği algısı yaratılmaya çalışıldı...

Terörle mücadele etmiş komutanlar, emniyet görevlileri Ergenekon iddianamesi çerçevesinde tutuklandı, ömürlerini terörle mücadeleye adamış, PKK’nın ölüm listelerinin başında yer alan kişiler PKK ile işbirliği yapmakla, hatta PKK’yı kurmakla suçlandı…

Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ yıllık değerlendirme toplantısında “Teröristler de insandır…..Devlet, dağ kadrosunun örgütten ayrılmasını sağlayacak şekilde, mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi şekilde uygulanabilmesini sağlamak için bazı değişiklikler yapmalıdır.”dedi...

Mahsun Kırmızıgül Güneydoğuda Devlet ile PKK arasında sıkışan yöre insanının dramını ortaya koyduğunu iddia ettiği Güneşi Gördüm isimli bir film yaptı… Devletin de PKK kadar kusurlu olduğu vurgusu geniş kitlelere kabul ettirilmeye çalışıldı…

Abdullah Gül açıklama yaptı; “Kürt sorununda önemli açılımlar olabilir!”

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn, Doğan Yayın Holding’e (DYH) kesilen vergi cezasıyla ilgili hukuki girişimin Türkiye’de basının çoğulculuğu ve bağımsızlığı ilkelerine saygı gösterilmediği yönündeki kaygıyı artırdığını belirtti.

Radikal Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan Başbakan Erdoğan’la röpörtaj yaptı… Bu röpörtaj Başbakan ile Doğan grubu arasındaki buzların çözülmesinin işareti olarak algılandı…

Hasan Cemal gitti ve İstihbarat örgütlerimizin BBG gözlem merkezinin bulamadığı Karayılan’ı “eliyle koymuş” gibi buldu... Kapsamlı bir röportaj yaptı… Karayılan olayı çözecek “akil adamlar” listesi verdi ve “başına da sözcü olarak” İlter Türkmen’i koydu! Dışişleri bakanı iken ABD’nin isteği üzerine Yunanistan’ın Nato’ya alınmasına izin veren ABD muhibbi İtler Türkmen’i..

Doğan Grubunun yayın organlarında, kürt açılımı, tarihi fırsat konulu yazılar birbirini takip etmeye başladı...

Cumhurbaşkanı, Hasan Cemal ile uzun bir görüşme yaptı…

İlter Türkmen Cumhurbaşkanı ile görüşmek için köşke çıktı. Yanında “ABD’den gelmiş bir isim” vardı! Kamuoyuna şöyle bir açıklama yapıldı; “ABD’den çok değerli bir “isim” Türkiye’de bir düşünce kuruluşu oluşturuyor, Cumhurbaşkanı Gül’e bilgi verdik...”

Baykal da, Radikal’den Murat Yetkin’e verdiği mülakatta Kürt Açılımının gerekliliğini vurguladı…

AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan “hiç kimse DTP, PKK ve Öcalan`ı görmezden gelemez” dedi..

Ne Mutlu Türküm Diyene yazılarının silinmesi, Türküm Doğruyum diye başlayan AND’ın okullardan kaldırılması, WQX harflerinin abeceye konulması, Eski köy adlarının iadesi, Öcalan’ın yanına hükümlü gönderilmesi, gibi pek çok konuda köşe yazarlarının önemli bir bölümü mutabakata vardı… İktidar partisinin bazı milletvekilleri bunları sık sık dillendirmeye başladı….

İçişleri Bakanı Beşir Atalay "Karayılan'ın düşüncelerini önemli görüyoruz" dedi...

Örnekleri çoğaltmak mümkün…

Pekiyi sizce bu ve benzeri olaylar, normal bir gelişimin sonucu mu?

Ne düşünüyoruz (?)

Keşke düşünebilsek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder